1. LEXUS'U KEŞFET
  2. Lexus Life Style
  3. Lizbon Gezilecek Yerler & Seyahat Rehberi
Ne aramıştınız?
Lifestyle

Lizbon Gezilecek Yerler & Seyahat Rehberi

Lizbon, Akdeniz’e kıyısı olmayan bir Akdenizli, bir masal diyarı. İstanbul gibi bu şehir de yedi tepe üzerine kurulmuş, ihtişamıyla nam salmış tarih boyunca. Yedi tepeden açtığı kollarıyla kucaklamış üzerinde yaşayanlarını. Size bu hafta şehirde bulunan ve UNESCO dünya kültür mirası listesine girmiş iki eser olan Belem Kulesi ile Jeronimos Manastırı ve etrafındaki yerleri anlatacağım bu hafta.

Kaşiflerin Şehri

Tarih boyunca yolu düşmeyen kalmamış Portekiz’e. Keltler, Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar ve Vizigotlar’ın olmuş Portekiz. 711 yılında da Arapların eline geçmiş ve etkisini hala hissedebileceğiniz bir dönem başlamış.

Keşifler zamanında uzak diyarlara giden kocalarını bekleyen gözü yaşlı kadınlara omuz vermiş şefkatle yaslamaları için başlarını… Yalnız kaldıklarında Fado’nun hüzünlü ezgileriyle, kavuştuklarında sevinç çığlıklarıyla çınlamasına izin vermiş yedi tepesinin…

Bizim Boğaz’ın yerini tutamasa da geniş bir nehir var kentin ortasından geçen. Tejo Nehri adı. Hatırı sayılır bir yeri var şehirde. Etkileyici güzellikteki bu doğal liman, gemilere erzak sağlamak için ideal bir yerleşimmiş zamanında. Araştırmacılara göre Lizbon Fenike dilinde "güvenli liman" anlamına geliyor zaten. Hepimizin ihtiyacı olan güvenli limanlardan birini doğa kendisi hazırlamış Lizbonlulara, iltimas geçmiş Avrupa’ nın en ucuna.

Lizbon’un Kız Kulesi

Belem Kulesi, şehrin sembollerinden biri kabul ediliyor. Portekiz Kralı I. Manuel, Tejo Nehri nin kıyısında 30 metre yüksekliğinde bir kale olarak inşa ettirmiş. Sonraki yüzyıllarda deniz feneri, hapishane, gümrük kontrol noktası olmuş. Kimse restoran yapmaya kalkmamış neyse ki!

Halat şeklinde işlenmiş taşların olduğu burçlarda Arap etkisi var şehrin pek çok yerinde pek çok eserinde rastladığımız gibi. 16. yüzyıl Portekiz mimarisini yansıtması açısından önemi olan bir eser. Dışarıdan bakıldığında sade ve küçük gibi ama aslında içi sizi şaşırtacak kadar kocaman, üstelik şık süslemelerle bezeli.

Dendiğine göre büyük depremden önce İstanbul boğazındaki Kız Kulesi gibi bu kule de suda, nehrin ortasındaymış. Depremde sahille birleşmişse de şimdilerde gelgit etkisiyle zaman zaman öpüşüyor nehirle kule. Restoran yapmadıkları gibi bir de 1983’de dünya kültürel mirası listesine almışlar. Bu listeye girmeye hak kazanan bir diğer yapı ise olağanüstü mimarisiyle Jeronimos Manastırı. 

Hindistan’ın baharatları ile hayat bulan manastır

Portekiz’in altınçağı olan keşifler döneminin en muazzam örneklerinden biri bu manastır. Adını denizcilerin yol göstericisi olduğuna inanılan ve Anadolu’da da yaşamış Aziz Jerom’dan almış bu yapı. 32 metre yüksekliğinde ve 12 metre genişliğindeki iki katlı manastırı Vasco de Gama’nın Hindistan seferinden dönüşü anısına yapmışlar.

70 yılda biten manastırın inşaat masraflarının büyük bir kısmını Hindistan’dan getirilen baharatların geliri ile karşılamışlar. Biz anca yemeğe ekelim baharatı, millet neler yapmış bakın. Acılı çiğköfteyle olmuyor bu işler!

Yapının dış cephesindeki palmiye ve baharat ağaçları kabartmaları, Hindistan ve Afrika seferlerini anımsatmak için tasarlanmış. Baharata saygı niyetine yani.

Denizcilik motiflerinin de olduğu binanın dışında dondurma külahını hatırlatan bezemelerle süslü koniler var. Bu çok görkemli katedralde pek çok Portekiz kral ve kraliçesinden başka Vasco da Gama’nın mezarı da var. Portekiz sanatının en güzel örneklerini temsil ettiği için listeye dahil edilmiş bu görkemli manastır ve katedrali.

Portekiz Kaşifleri

Portekiz Kaşifleri Anıtı, Jeronimos Manastırı’nın önünde Tejo Nehri kıyısında. Aslında çok eski değilse de iLizbon’un simgelerinden biri bu anıt. 1960 yılında yapılmış. 

Sahilden açılan büyük bir gemi şeklinde yaklaşık 50 metre yüksekliğindeki eser, Portekiz’de ilk denizcilik okulunu kuran Denizci Henry dedikleri Prens Enrique el Navegante’nin ölümünün 500. yıldönümünde yapılmış. Portekizli ünlü denizci ve bilim insanlarının 15. ve 16. yüzyıllarda yaptıkları keşiflerin anısına ithaf edilmiş ve çok etkileyici bir görüntü katmış meydana. Portekiz Dünya Fuarı için tasarlanmış aslında. Anıtı çoğu kaşifin seferleri için yola çıktığı Belem isimli bu bölgeye özellikle yapmışlar.

Cabo do Roca

Sadece bir restoran, bir kafe, bir hediyelik eşya mağazası, bir deniz feneri ve bir turizm ofisi bulunan Cabo da Roca Avrupa’nın en ucu. Hemen yanı başında Lizbon’un. 10 Euro öderseniz burada bulunduğunuza dair, adınıza bir sertifika bile düzenletebilirsiniz, dünyanın bir ucuna gidemedikse de Avrupa’ nın bir ucuna gittik diye.

140 metre yüksekliğindeki kayalıkların üstünde bir uçurumun başındaki ay yıldızlı işaret taşı, Avrupa’nın en batı noktasını gösteriyor. Göğsümüzü kabartacak bir şey buldum burada. Topraklarımızın %3’ü Avrupa’da bulunduğu için Avrupa ay yıldızla başlayıp ay yıldızla bitiyor.

Bir pastaneden, bir efsaneye

Jeronimos Manastırı'nı gezdikten sonra gelin hemen yakınlardaki bir pastanenin bir efsaneye dönüşünün öyküsünü anlatayım size. Burası 1837'de kurulan Belem Pastanesi yani Paşteiş de Belem. Sadece bir küçük turta ile hizmet veriyorlar bunca yıldır. İnci Pastanesi’nin profiterolü gibi sadece turta satıyorlar. İçerisi ilk kurulduğu yıllardaki gibi aynı sadelik ve mütevazılıkta. 400 kişilik yer var ama hep tıka basa dolu.

Hafta içi 20 bin, hafta sonları ise 50 bin adet satıldığı söyleniyor. Belem turtası çanak şeklinde milföy benzeri bir hamurun içinde muhallebi kıvamında fırınlanmış özel bir krema aslında. Hazırlaması tam 2 gün sürüyormuş. Üzerine tarçın ya da pudra şekeri ekerek yemeyi seviyorlar. Tarifi hiçbir yere yazılmıyormuş.

Dünya’da bu tarifi bilen yalnızca 4-5 kişilermiş. Hiçbir zaman hepsi bir arada aynı uçağa, aynı arabaya binmez, aynı yemeği yemezlermiş. Gerçekten çok özel olan bu turta gurmeler tarafından dünyada tadılması gereken 20 lezzetin arasında gösteriliyor. 

Fado

Tatlıyı yedim de akşama ne yapacağım diyorsanız birkaç önerim var aslında. Fado müziği sever misiniz? Portekiz’e özgü ‘kader’ ya da ‘alın yazısı’ anlamına gelen o hüzünlü fado müziği burada doğmuş. Çevrede “fado evi” denilen pek çok mekan var.

Fado; 19. yüzyıl başlarında Portekizli kadınların aylarca bekledikleri denizci eşlerine duydukları özlem, acı ve mutluluklarını anlattıkları hüzünlü bir müzik türü. Dinleyince sözlerini anlamasınız da bir hüzün kaplıyor içinizi. Aynı bizim arabesk müzik gibi. Acaba burada da kendini jiletleyenler var mıdır şarkı dinleyenlerden?

Ama hüzün değil şehirde eğlence arıyorum derseniz işte size birbirinden özel yerler. Yemek için O Magano, Park Bar, Tentacoes de Goa, Sea Me, Cevicheria, Ramiro's, Clube Náutico de Belém, Furnas de Guincho’da muhteşem lezzetler tadabilir, Lizbon tarzı dondurmanızı Nanarella, Gelato Daverro veya Santini’ de yedikten sonra Nicolo e Bettina ya da Fábrica’da kahvenizi yudumlayabilirsiniz. 

Saffet Emre Tonguç

Saffet Emre Tonguç, tarihçi, seyahat yazarı ve profesyonel rehber. Boğaziçi Üniversitesi’nin Turizm ve Otel Yöneticiliği, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ile Osmanlı Sosyal Tarihi yüksek lisans bölümlerinden mezun oldu. Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde işletme üzerine doktora çalışması yaptı.